Prof. Dr. Füsun Şahin – Denizli Haber Denizli Güncel https://yirmihaber.com Denizli Haber Sun, 07 Mar 2021 22:15:59 +0000 tr hourly 1 https://wordpress.org/?v=6.4.4 Akupunktur tedavisi hakkında https://yirmihaber.com/akupunktur-tedavisi-hakkinda/ https://yirmihaber.com/akupunktur-tedavisi-hakkinda/#respond Sun, 07 Mar 2021 22:15:39 +0000 https://yirmihaber.com/?p=2592 Akupunktur tedavisi günümüzde giderek popüler hale gelen hemen herkesin bir şekilde duyduğu bir tedavi şeklidir. Aslında 5000 yıllık kadim bir teşhis ve tedavi sanatı olarak Çin’de geliştirilmiş bir yöntemdir. Geleneksel..

The post Akupunktur tedavisi hakkında first appeared on Denizli Haber Denizli Güncel.

]]>
Akupunktur tedavisi günümüzde giderek popüler hale gelen hemen herkesin bir şekilde duyduğu bir tedavi şeklidir. Aslında 5000 yıllık kadim bir teşhis ve tedavi sanatı olarak Çin’de geliştirilmiş bir yöntemdir. Geleneksel Çin Tıbbı olarak tanılanan bu yöntemin modern metotlarla da etkinliği ortaya konmuş, pek çok hastalıkta kullanılması öneri rehberlerine girmiştir.

Geleneksel Çin Tıbbı’na göre bedende Qi(Çi) adı verilen hayat enerjisi meridyen adı verilen kanallarla vücutta dolaşmaktadır. Bu enerji kişinin kendine ait bir kaynağın yanı sıra nefes ile alınan oksijen ve yenen yiyeceklerle beslenir. Enerji düzgün akarsa beden sistemi düzgün çalışır. Bu sistemlerde enerji blokaya uğrarsa, düzgün ilerleyemezse, durağanlaşırsa sistem bozulur ve hastalıklar ortaya çıkar. Meridyen adı verilen kanallarda tanımlanmış özel noktalara iğneler batırılarak enerjinin düzgün akmasının sağlanması tedavinin temelini oluşturur.

Modern tıp bakış açısıyla değerlendirildiğinde akupunktur noktalarının kan damarları ve sinir sonlanmalarından zengin noktalar olduğu ve bu noktalara iğne ile yapılan uyarım sonucu sinir iletiminin ve kan akımının düzenlendiği, bu şekilde bedenin kendini iyileştirme mekanizmasının desteklendiği şeklinde açıklama yapılmaktadır.

Akupunktur uygulaması tek kullanımlık steril çelik iğnelerle yapılır. Hastanın ve hastalığın özelliğine göre tanımlanmış noktalara önerilen kombinasyonlarda iğneler batırılarak 20 dakika beklenir. Tedavi vücudun hem ön hem de arka yüzünden yapılmalıdır. Yani sırt üstü yapılan tedavide hasta 20 dakika bekledikten sonra yüz üstü çevrilerek yine uygun kombinasyonda iğnelenmeli ve 20 dakika daha yatırılmalıdır.

Seansların haftada 2 yapılması önerilmektedir. Akupunktur tedavisinin etkili veya etkisiz olup olmadığının belirlenmesi için en az 4-6 seans tedavi yapılmalıdır. Örneğin 6 seans sonunda hastada hiçbir düzelme yoksa teşhis veya tedavinin uygunluğu tekrar değerlendirilmelidir. Toplam seans sayısı ise hastanın belirtilerinin kontrol altına alınması takip edilerek belirlenir. Bazı hastalar 8-10 seansta iyileşirken bazı hastalara 20 seansa kadar tedavi uzatılabilmektedir.

Akupunktur sadece vücuda değil kulağa, saç derisine gibi mikrosistem denen vücudun tüm doku ve organlarının temsil edildiği bölgelere de yapılabilir. Genellikle vücut ve kulak akupunkturu birlikte yapılması tercih edilir. Bu uygulama ile tedavi etkinliği arttırılır. Ayrıca elektroakupunktur denen yöntemle vücuda batırılan iğnelere konan küçük elektrodlarla alçak frekanslı düşük yoğunluklu elektriksel akım uygulanarak tedavi etkinliği arttırılabilir.

Akupunktur kas iskelet sisteminin hemen hemen tüm ağrılı durumlarında kullanılabilir. Kireçlenmeler, bel, sırt, boyun ağrıları, omuz ağrıları ve kas sıkışmaları örnek olarak verilebilir.  Akupunktur ile sağlanan sakinleşme ve antidepresan etki hastaların uykularının ve ruh durumlarının düzelmesine yardımcı olur. Bu etkiler sayesinde akupunktur örneğin sınav döneminde yaşanan gerginlik, endişe, huzursuzluk durumlarında son derece başarılı olarak kullanılmaktadır.

Akupunktur ile bağışıklık sistemi desteklenir. Bu sayede enfeksiyon hastalıklarından korunma mümkün olabildiği gibi akupunktur bağışıklık sisteminde yaptığı düzenleme ile iltihaplı romatizmal hastalıklarda da kullanılabilir.

Akupunkturun özellikle hormonal hastalıklarda etkili olduğu bilinmektedir. Bu hastalıklar; ağrılı adet durumları ve adet düzensizlikleri,  infertilite, polikistikoversendromu olarak sıralanabilir. Pek çok infertilite ve tüp bebek merkezi tüp bebek öncesi akupunkturu önermekte ve kullanmaktadır. Polikistikoversendromunda sadece adetlerin düzene girmesi değil akupunktur ile aknelerin giderilmesi, saç dökülmesinin azaltılması, kan lipid oranlarının düzenlenmesin sağlandığına ait yayınlar bulunmaktadır.

Akupunktur ayrıca irritabl barsak sendromu gibi iç organların disfonksiyonel hastalıklarında da etkili bir şekilde kullanılabilmektedir.  Barsak gıda duyarlılığının saptanarak diyet düzenlenmesi yapılması ve düzenli akupunktur seansları ile tedavi sağlanabilmektedir.

Akupunkturun bir diğer başarılı olduğu hastalık grubu her tip migren ve baş ağrısıdır. Literatürde bu konu ile ilgili pek çok çalışma olup iyi bir değerlendirme ile ek faktörlerin giderilmesi ve düzenli akupunktur seansları hastalara ciddi faydalar sağlayabilmektedir.

Her türlü nöropatik durum; sinir sıkışması (karpal tünel sendromu gibi), trigeminal nevralji, diabetiknöropatiler, huzursuz bacak sendromu, vertigo akupunkturun tedavi alanı içindedir.
Akupunktur aynı zamanda bağımlılık hastalarında da kullanılabilir. Bu amaçla kilo verme ve sigara alışkanlığından kurtulma hastaları akupunkturdan faydalanabilirler.

Akupunktur organ yetmezliklerinde, genetik hastalıklarda, akut apandisit gibi ameliyat gerektiren durumlarda, yapısal deformitelerde etkili olamamaktadır.

Gebelik kusmalarında uygun noktalara dikkatli uygulama ile çok başarılı sonuçlar alınmakla beraber gebelerde ve epilepsi hastalarında nokta seçiminde çok dikkatli olunmalıdır.

Dikkatli uygulamada herhangi bir yan etkisi olmayan akupunktur güvenli, kolay, etkili bir tedavi olarak önerilen bir tedavi şeklidir.

Sağlıkla kalmanız dileğiyle.

Prof. Dr. Füsun Şahin

The post Akupunktur tedavisi hakkında first appeared on Denizli Haber Denizli Güncel.

]]>
https://yirmihaber.com/akupunktur-tedavisi-hakkinda/feed/ 0
Tetik parmak nedir nasıl tedavi edilir? https://yirmihaber.com/tetik-parmak-nedir-nasil-tedavi-edilir/ https://yirmihaber.com/tetik-parmak-nedir-nasil-tedavi-edilir/#respond Mon, 18 Jan 2021 12:45:33 +0000 https://yirmihaber.com/?p=2320 El parmaklarında hareket sırasında takılma olup aniden açılması şeklinde gördüğümüz tetik parmak yarattığı ağrı ve hareket kısıtlılığı ile günlük yaşam aktivitelerinde kısıtlılığa neden olan bir klinik tablodur. Hasta parmağını büktükten..

The post Tetik parmak nedir nasıl tedavi edilir? first appeared on Denizli Haber Denizli Güncel.

]]>
El parmaklarında hareket sırasında takılma olup aniden açılması şeklinde gördüğümüz tetik parmak yarattığı ağrı ve hareket kısıtlılığı ile günlük yaşam aktivitelerinde kısıtlılığa neden olan bir klinik tablodur. Hasta parmağını büktükten sonra açmak istediğinde açamaz, kilitlenme olur, açmak için yapılan hareketler ağrılıdır.

“Stenozantenovaginit” olarak da adlandırılan tetik parmak özellikle tekrarlayan el hareketi yapan müzisyenler, diş hekimleri, el işçilerinde, şeker hastalarında, gut, romatoidartrit gibi iltihaplı eklem hastalığı olanlarda sık görülür.  Kadınlarda daha sıktır ve en çok 40-60 yaşlarında ortaya çıkar.

El parmaklarımızı hareket ettiren kaslar uzun tendon denen kirişlerle kemiklere tutunurlar. Bu kirişlerin etrafı kaygan bir kılıf ile sarılıdır. Bu kaygan kılıf sayesinde kirişler hareket ederler. Aşırı kullanmaya, iltihaplı romatizmal hastalıklara bağlı kılıftaki kalınlaşma içerideki kirişin kolay kaymasını önler ve takılma olur. Şeker hastalığı, hipotiroidi, börek yetmezliği gibi hormonal ve metabolik bozukluklarda da kılıfta veya kirişte biriken bazı maddeler kalınlaşmaya neden olur. Kalınlaşan kılıf içinde rahat kayma hareketi yapamayan kiriş takılır.

Hastalar parmak veya parmaklarını hareket ettirmek istediklerinde kilitlendiğinden, açmaya çalıştıklarında “tık” diye bir atlama sesi duyduklarından, bu sırada da ağrı olmasından yakınırlar. Sabahları parmaklar daha da sert olur. Elin iç tarafında, parmakların avuç içine yakın bölgelerinde ağrılı şişlik farkedilebilir.

Tetik parmak ilk aşamada cerrahi olmayan yöntemlerle tedavi edilir. Ağrı harekete bağlı olduğu için ağızdan ağrı kesiciler kullanılabilir ama etkileri sınırlıdır. Kiriş ve kılıftaki ödemi azaltmak için kısa süreli hareketi kısıtlayıcı atel denilen cihazlar kullanılabilir. Fizik tedavi uygulamaları da kılır ve kirişteki ödemi azaltarak etkili olabilmektedir.

Kalınlaşmış bölgeye yapılacak kortizon enjeksiyonları büyük oranda faydalı olmaktadır. Kortizon enjeksiyonunu takiben kirişi korumak amacıyla ilk 24 saat hareket kısıtlamak, sonrasında kirişin kaymasını sağlayacak hareketler yaptırmak uygundur. Kirişi kaydıracak hareketler önerilmekle beraber zorlu kavrama hareketlerine engel olunmalıdır.

Tüm bunlardan faydalanmayan hastalara cerrahi tedavi önerilir.

Tetik parmağı olan kişiler zorlu ince parmak hareketlerinden kaçınmalıdır. Özellikle akıllı telefon kullanımı ile başparmak kirişinde kalınlaşmalar gösterilmiş olup bu açıdan uzun akıllı telefon kullanımlarından kaçınmalıdır. Geceleri parmakları sabit tutmak, gün içinde yumuşak toplarla parmak hareketleri yapmak önerilebilir. Ardışık sıcak soğuk banyoları da hastaları rahatlatabilir. Şeker hastalarında çok sık görüldüğü için hastaların kan şekeri kontrolüne önem vermeleri, hastalığın başlaması durumunda bir fizik tedavi ve rehabilitasyon veya ortopedi uzmanına başvurmaları önerilir.

Sağlıkla kalmanız dileğiyle.

 

 

The post Tetik parmak nedir nasıl tedavi edilir? first appeared on Denizli Haber Denizli Güncel.

]]>
https://yirmihaber.com/tetik-parmak-nedir-nasil-tedavi-edilir/feed/ 0
2021’de daha sağlıklı olmak için neler yapabiliriz? https://yirmihaber.com/2021de-daha-saglikli-olmak-icin-neler-yapabiliriz/ https://yirmihaber.com/2021de-daha-saglikli-olmak-icin-neler-yapabiliriz/#respond Sat, 02 Jan 2021 21:58:49 +0000 https://yirmihaber.com/?p=2194 Her yılın başında herkes ister istemez yeni bir umutla bir eşikten geçmiş gibi hisseder. Geçtiğimiz yılda başaramadıklarımızı, yaşadığımız olumsuz deneyimleri, sağlığımızla ilgili geçirdiğimiz olayları tekrar yaşamamak için yeni bir sayfa..

The post 2021’de daha sağlıklı olmak için neler yapabiliriz? first appeared on Denizli Haber Denizli Güncel.

]]>
Her yılın başında herkes ister istemez yeni bir umutla bir eşikten geçmiş gibi hisseder. Geçtiğimiz yılda başaramadıklarımızı, yaşadığımız olumsuz deneyimleri, sağlığımızla ilgili geçirdiğimiz olayları tekrar yaşamamak için yeni bir sayfa açıp, aldığımız dersler sayesinde bir daha bu olumsuzlukları yaşamak istemeyiz. Özellikle her şeyin başı olan sağlığımız için yeni kararlar alabilir, daha sağlıklı seçimler yapmak isteriz. Yılbaşı gecesi son kez en ağır yemekleri, tatlıları belki alkolü alıp ertesi günden itibaren yeni bir yaşama yelken açmayı düşünenler ellerini kaldırsın.

Hepsi normal! Hepimiz aynı şekilde düşünüyor ve davranıyoruz. Özellikle fazla kilomuz varsa veya pek çok ilaç kullanmak zorunda olduğumuz kronik bir hastalığımız varsa artık bunlardan kurtulmak isteriz. Tüm bunları değiştirmek aslında yaşam şeklimizi, hayata bakışımızı, davranışımızı değiştirmekten geçiyor. Bir kişinin davranışlarını değiştirmesi için 21 gün aynı davranışı yapması gerektiği söylenirdi. Oysa son yapılan çalışmalar gerçekten davranış değişikliği için 66 gün bilerek ve isteyerek davranışa tutunması ve yapması gerekiyor. Sonra artık kişi bunu doğal olarak hayatına katıyor. O halde bilelim ki her ne yapacaksak bu davranışın peşinden bilinçle en az 2 ay gitmemiz, yapmamız gerekiyor.

Peki sağlıklı olmak için aklımıza gelenler neler diye bakarsak en fazla istenenler, kilo vermek, düzenli, egzersiz yapmak ve sağlıklı beslenmek. Farkındaysanız bunların hepsi birbiri ile ilişkili.

Sağlıklı beslenmek için hangi davranışları değiştirmeliyiz? Öncelikle karbonhidratlı ve şekerli gıdalardan vazgeçmeliyiz. Her türlü ekmek, hamur işi, pilav, makarna, ekmek ve tabii ki sütlü ve hamurlu tatlıları hayatımızdan çıkarmalıyız. Karbonhidratlı gıdalar barsak mikrobial yapımızı bozar, aşırı insülin salgılatarak yağ depolanmasına neden olur. Bu iki faktör şeker hastalığına, damar sertliğine, tansiyon yüksekliğine neden olur. Tabii ki en kötüsü kilo alımına sebep olur.

Sağlıklı beslenmede hayatımızdan çıkarmamız gereken bir diğer gıda paketli ürünlerdir. Her türlü endüstriyel, paketli üründeki koruyucu kimyasallar ve nitratlar son derece zararlı kimyasal maddelerdir. Vücutta birikir, enerji metabolizmasını bozarak tüm sistemi zamanla bozar.

Sağlıklı beslenme için trans yağlardan da kaçınılması gerekir. Zeytinyağı ve tereyağı bu açıdan en güvenilir yağlardır. Bu yağları kullanırken ve tüketirken ışıktan ve yüksek ısıdan korunması çok önemlidir.

Sağlıklı protein kaynaklarına ulaşmak da önemlidir. Yumurta, köy tavuğu, küçükbaş hayvandan elde edilen kırmızı etler, deniz balıkları tercih edilmelidir. Yöresel olarak çok uygun bir şehirde yaşadığımız için sanırım sağlıklı protein kaynaklarına ulaşılması kolay olmaktadır.

Soframızda her türlü sebzeye ve otlara yer vermeliyiz. Her soframızda en az dört renk olmalı. Örneğin roka, havuç, mor lahana, kırmızı biber gibi. Ancak sebzeleri mevsimine uygun tüketmek önemlidir. Meyveler için de aynı şey geçerlidir. Özellikle meyvenin rengi ne kadar koyu renkse vücuda sağladığı fayda daha fazla olmaktadır. Ancak meyvelerde çok yoğun früktoz denilen bir şeker bulunmaktadır. Bu nedenle meyveler özellikle kilo vermek isteyen kişilerde sınırlandırılmalı, 2 porsiyonu geçmemelidir.  Meyve tüketimi gece saatlerinde değil sabah saatlerinde olmalıdır.

Kuru yemişler besin değeri yüksek gıdalardır ancak bunların da özellikle kabuklu alınması, yenileceği zaman kırılması, kavrulmuş olanların tercih edilmemesi gerekiyor. Kuru meyveler ise saklama koşullarının iyi olduğundan eminsek yenmeli, çünkü uygun saklanma koşullarında saklanmayan kuru meyvelerde üreyen zararlı maddeler son derece zararlıdır.

Baharatlar ise yine iyi kaynaktan temin edilerek bolca tüketilmeli. Özellikle, zerdeçal, karabiber, acı pul biber, sumak, karanfil gibi baharatlar son derece faydalıdır. Örneğin çeyrek çay kaşığı sumak günlük antioksidan ihtiyacımızı tamamlamaktadır.

Yemek saatleri de oldukça önemlidir. Akşam saat 19’dan sonra her türlü yemek geceleri yükselen faydalı hormonların yükselmesine engel olur bu sebeple gün içinde son öğünümüz en geç 19’da olmalı, sonrasında çiğneme faaliyeti bile yapılmamalıdır. Sadece şekersiz çay ve bitki çayları tüketilebilir. Yemek araları en az dört saat olmalıdır. Sık beslenme hem mide barsak şikayetlerine hem de kilo alınmasına neden olur.

Egzersize gelince en önemli konu kişinin sevdiği egzersizi yapmasıdır. Devamlılık için bu şarttır. En kolay egzersiz herkesin de sevdiği yürüyüştür. Yürürken şarkı söyleyemeyecek kadar nefes nefese kalmalı, haftada 150 dakikaya ulaşılmalıdır. Bu 150 dakika istenildiği kadar bölünebilir. Yürüyüşün yanı sıra pilates, yoga, yüzme, dans gibi sporlar da faydalı etkileri son derece fazla sporlardır.

Sağlıklı beslenme ve egzersiz kurallarına uyulduğu takdirde kilo da verilebileceği muhakkaktır. Ancak sağlıklı yaşam için eklemek istediğim son şey doğru nefes almaktır. Gün içinde pek çok kişi yüzeysel nefes alır. Sonuçta akciğer kapasitesi azalır, dokular yeterli oksijenlenmediği için hücre yenilenmesi ve atıkların temizlenmesi zorlaşır. Bu nedenle günde hiç olmazsa beş dakika derin nefes alınması, bu sırada sadece nefese odaklanarak sakinleşmeye de çalışmak sağlığın korunması için çok basit ama çok önemli bir davranıştır.

Yeni yıl herkese iyilikler, huzur, sağlık getirsin. Bunun için bahsettiğim bu küçük önerilerle hayatına yeni sayfa açmak isteyenlere küçük bir ışık olabilmişsem ne mutlu bana.

Sağlıkla kalmanız dileğiyle.

 

 

The post 2021’de daha sağlıklı olmak için neler yapabiliriz? first appeared on Denizli Haber Denizli Güncel.

]]>
https://yirmihaber.com/2021de-daha-saglikli-olmak-icin-neler-yapabiliriz/feed/ 0
Huzursuz Bacak Sendromu (HBS) https://yirmihaber.com/huzursuz-bacak-sendromu-hbs/ https://yirmihaber.com/huzursuz-bacak-sendromu-hbs/#respond Sun, 20 Dec 2020 23:36:27 +0000 https://yirmihaber.com/?p=2079 Huzursuz Bacak Sendromu (HBS), bacakları hareket ettirme dürtüsü veya ihtiyacı ile ortaya çıkan, anormal duyulara karakterize, kronik, ilerleyici bir hareket bozukluğudur. Yaşın ilerlemesiyle ortaya çıkan bu hastalık kadınları daha çok..

The post Huzursuz Bacak Sendromu (HBS) first appeared on Denizli Haber Denizli Güncel.

]]>
Huzursuz Bacak Sendromu (HBS), bacakları hareket ettirme dürtüsü veya ihtiyacı ile ortaya çıkan, anormal duyulara karakterize, kronik, ilerleyici bir hareket bozukluğudur.

Yaşın ilerlemesiyle ortaya çıkan bu hastalık kadınları daha çok etkiler. Şikayetler geceleri ortaya çıkar ve hastalar bacaklarında tarif etmekte zorlandıkları huzursuzluk hissi, acıma, yanma gibi şikayetlerle uyumakta zorlanırlar. Yataktan kalkıp dolaşır, bacaklarını hareket ettirir, masaj yapar ya da bacaklarını ıslatırlar. Hastalar gündüzleri rahat olsa da bazen uzun süre oturmalarını gerektiren uzun yolculuklar, sinema/tiyatro aktivitelerinde bu şikayetler görülebilir. Huzursuz Bacak Sendromundaki bu rahatsızlık ve bacaklarını kıpırdatma isteği geceleri ortaya çıkan ve istemsiz bir şekilde bacakların hareket ettirildiği “Periyodik Bacak Hareket Bozukluğu” tablosundan ayrılmalıdır. Bu bozuklukta hasta gece uyuduğunda farkına varmadan bacaklarını hareket ettirir, huzursuzluk görülmez.Gece krampları ile de karışabilir. Gece krampları genellikle alt bacağın arkasındaki kasları tutar ve germe ile geçer. Çok nadir görülen  “Ağrılı Bacak, Hareketli Parmak Sendromu” ile de ayrım yapılmalıdır. Bunda ayakların birinde veya her ikisinde ciddi ağrı ve yanma, ayak baş parmaklarında buna eşlik eden tekrarlayıcı hareketler görülür. Ancak Huzursuz Bacak Sendromundan farklı olarak, geceleri kötüleşmez ve hareketle düzelmez.

Huzursuz Bacak Sendromu demir eksikliği, gebelik, börek yetmezliği, iltihaplı romatizmal hastalıklar, şeker hastalığı, multiple skleroz gibi hastalıklara ikincil olarak ortaya çıktığından bu hastalıkların ayrımının yapılması şarttır. Bu sebeple dikkatli bir nörolojik muayene, laboratuar değerlendirmesi yapılmalıdır. Bacaklardaki atardamar ve toplardamarların da incelenmesi gerekebilir. Nöropatik ağrı denilen sinir tutulumuna bağlı da benzer şikayetler çıkabildiğinden EMG tetkiki ile de değerlendirmek gerekebilir. Kullanılan ilaçların dikkatli bir şekilde değerlendirilmesi de gerekir özellikle nöroleptik denen ilaç grubunu kullananlarda görülebilir. Buna rağmen pek çok hastada neden saptanamaz. Nadiren genetik geçiş bildirilmiştir.

Huzursuz Bacak Sendromunun Parkinson Hastalığı gibi dopamin sistemindeki bozukluktan kaynaklandığı düşünülmektedir.

Hastanın geceleri yaşadığı şikayetler nedeniyle uyku kalitesi bozulur ve kronik yorgunluk şikayetleri ile beraber yaşam kalitesinde bozukluklar ortaya çıkar.

Tedavide ilaç tedavisi ve diğer tamamlayıcı tıp yöntemleri kullanılabilir. İlaç tedavisinde Parkinson hastalığında kullanılan dopaminerjik ilaçların gece kullanılması önerilir. Bunun dışında bazı epilepsi ilaçları ve sakinleştiriciler de kullanılabilir.

Tamamlayıcı tıp yöntemleri olan akupunktur, nöralterapi hastanın uyku kalitesini arttırarak, bacaklardaki kan dolaşımını düzenleyerek oldukça etkili sonuçlar verir. Bir diğer tamamlayıcı tıp yöntemi olan ozon tedavisi hastalardaki antioksidan mekanizmayı harekete geçirerek ve dolaşımı düzenleyerek başarılı sonuçlar sağlayabilmektedir.

Hastanın demir düzeylerinin, Vitamin D ve B12 düzeylerinin de tespit edilmesi ve gereğinde desteklenmesi önerilir.

Bu yöntemlerin yanı sıra hastalara gevşeme yöntemleri öğretilmeli, düzenli egzersiz yapmaları sağlanmalıdır. Basit bir yürüyüşten yüzmeye, özellikle germe egzersizlerine kadar pek çok egzersiz türü Huzursuz Bacak Sendromlu hastalarda denemiş ve başarılı sonuçlar alınmıştır. Hastanın sevdiği egzersizi yapması esastır.

Yoga da kendine özgü duruşları, nefes çalışması, gevşeme metodları ile hem germe güçlendirme hem de gevşeme sağlayan çok faydalanılan yöntemlerden biridir. Bazı hastalar genel veya sadece bacakları içeren medikal masaj uygulamalarından faydalandıklarını da belirtmektedirler.

Pek çok hastalıkta olduğu gibi Huzursuz Bacak Sendromunda da beslenme önemlidir. Hastaların alkol, sigara, kafein, çikolatadan uzak durmaları önerilir. Akşam geç saatte ve ağır yemeklerden akşam öğünlerinde kaçınmalıdır. Yatmadan önce melisa, papatya çayı gibi sakinleştirici çaylar içilebilir.

Sağlıkla kalmanız dileğiyle.

The post Huzursuz Bacak Sendromu (HBS) first appeared on Denizli Haber Denizli Güncel.

]]>
https://yirmihaber.com/huzursuz-bacak-sendromu-hbs/feed/ 0
Boyun fıtığı olup olmadığımı nasıl anlarım? https://yirmihaber.com/boyun-fitigi-olup-olmadigimi-nasil-anlarim/ https://yirmihaber.com/boyun-fitigi-olup-olmadigimi-nasil-anlarim/#respond Sun, 13 Dec 2020 20:49:12 +0000 https://yirmihaber.com/?p=2064 Boyun ağrıları her yaşta hastayı etkileyen yaygın bir ağrı tablosudur. Hastalar boyun ağrısı olduğunda en çok boyun fıtığı olmaktan korkarlar. Oysa boyun ağrılarının oldukça önemli bir kısmı fıtıktan değil boyun..

The post Boyun fıtığı olup olmadığımı nasıl anlarım? first appeared on Denizli Haber Denizli Güncel.

]]>
Boyun ağrıları her yaşta hastayı etkileyen yaygın bir ağrı tablosudur. Hastalar boyun ağrısı olduğunda en çok boyun fıtığı olmaktan korkarlar. Oysa boyun ağrılarının oldukça önemli bir kısmı fıtıktan değil boyun etrafı kaslardaki ağrılardan kaynaklanır.

Baş ve gövde arasında bulunan boyun bölgesi bu iki bölgeyi birbirine bağlar. Boyun omurları arasından beyne giden damarlar, omurilik ve omurilikten çıkan sinirler geçerler. Boyun etrafındaki kaslar, bağlar ve eklemler vücudumuzun uzaysal konumunu ayarlayan çok miktarda alıcılar içerir. Dolayısıyla boyuna ait problemlerde kollara yayılan ağrı, denge bozukluğu, baş dönmesi gibi yakınmalar görülebilmektedir.

Boyun ağrılarının önemli bir kısmını kas ağrıları oluşturur. Boyunla ilişkili kas grupları başın hareketini sağlayan kaslar, omuz boyun arasında yerleşen kaslar ve kürek kemiği ile ilişkili kaslar olarak sıralanabilir. Boyunla ilişkili tüm bu bölgelerde gelişen kas spazmları ağrı olarak karşımıza çıkar. Bazı yumuşak doku romatizmalarında boyun bölgesi en fazla tutulan yerdir. Bölgesel kas romatizması olan “myofasial ağrı sendromunda” kas içindeki kasılma sonucu ortaya çıkan kan dolaşımının bozuk olduğu alanlar ciddi ağrı sebebi olmaktadır. “Tetik nokta” olarak adlandırılan bu noktalardan kasın yerleşimine göre ağrı yayılımı sık görülmektedir. Tüm bu bahsedilen bölgesel ağrılar boyun fıtığı ile karışmaktadır ve ayrımının iyi yapılması gerekir.

Boyun fıtığı varlığına dair en fazla görülen bulgulardan biri kola yayılan ağrıdır. Genellikle ağrı tek kola yayılır. Dirseğe veya ele kadar yayılabilir. Ağrı ile beraber uyuşma, karıncalanma de eklenebilir. Hastalarda gece ağrısı olabilir. Hasta başını uygun bir postüre getirerek uyuyabildiğini söyler. Öksürme ve ıkınma gibi basınç artışı tapan durumlarda boyun ve koldaki ağrı artar. Bazı hastalar ellerini başına koyarak rahat ettiğini söyler. Çünkü bu postür boyundan çıkan sinirin kökünün genişlemesini sağlayarak hastaya rahatlık verir.

Boyundaki ağrı künt ve yanıcı karakterde olabilir. Hasta hem başını öne eğdiğinde hem de yukarıya baktığında ağrının arttığını fark eder. Boyunun bazı postürlerinde kola yayılan ağrı artar. Ellerde beceri kaybı ve elini aldığını düşürme gibi şikayetler bildirebilir.

Boyun ve kol ağrısı ile gelen hastalarda olası ağrı kaynakları, boyun, boyundan çıkan sinirler, boyun ile ilişkili kaslar, kürek kemiği etrafı kaslar ve omuz problemleri olabilir. Hekim tüm bu bölgeleri gözeterek muayene eder ve ağrı kaynağı hakkında bilgi edinebilir. Yapılan iyi bir sinir muayenesi ile etkilenen sinir kökü hakkında fikir sahibi olunabilir.

Yardımcı tanı yöntemi olarak direkt grafiler, MR ve EMG yapılabilir. Direkt grafide boyun eğriliğinin tersine dönmesi durumunda o segmentte veya bir alt veya üst segmentte fıtık olabileceği akla gelebilir. Boyun düzleşmesinin boyun fıtığı ile ilişkilendirilmiş bir belirti olduğuna dair net veriler yoktur. MR tetkiki fıtıklaşmayı en iyi gösteren yöntemdir. Ancak unutulmamalıdır ki boyun ağrısı olmayan kişilerde de MR çekildiğinde fıtık görüntüsü elde edilebilir. Doğru olan muayene bulguları ile MR görüntüsünün örtüşmesidir. EMG tetkikinde sinir kökünün çıktığı bölgede bir sıkışma olup olmadığı ve bunun ne kadar ağır bir sıkışma olduğu hakkında bilgi toplanabilir.

Her boyun fıtığı ameliyat mı olmalıdır? Böyle bir zorunluluk yoktur. Ancak sıkışan sinir kökünün beslediği kasta kısmi felç oluşmuşsa mümkün olduğunca hızlı ameliyat edilmesi ve sıkışıklığın kaldırılması gerekir. Bu nedenle boyun ağrılı bir hastanın nörolojik muayenesinin büyük bir dikkatle yapılması esastır.

Ameliyat gerekliliği yoksa ödem giderici tedaviler ile sinir üzerine baskının azaltılması, kas gerginliğinin giderilmesi gerekir. İlaçlardan faydalanılabileceği gibi, fizik tedavi yöntemleri, akupunktur, elektroakupunktur, nöralterapi, proloterapi gibi yöntemler kullanılabilir. Kola yayılan ağrı varlığında kısa süreli boyun korseleri önerilebilir. Ağrı kontrol altına alınır alınmaz boyun etrafı kaslarını güçlendirici egzersizler, germe egzersizleri hızla hastaya başlanmalıdır. Böylece doğal bir korse oluşturulabilir. Bir diğer aşama da hastanın çalışırken uygun postürü koruyarak çalışmasıdır. Boynuna yük bindirecek hareketlerden sakınmalıdır. Örneğin; uzun süreler öne veya yukarıya bakarak sabit çalışmak, kulakla omuz arasına telefon sıkıştırıp uzun süreler konuşmak, ağır kaldırmak, uzun süreler bilgisayar/tablet/telefon oyunu veya çalışması yapmak gibi.

Sağlıkla kalmanız dileğiyle.

Prof. Dr. Füsun Şahin 

Soru ve görüşleriniz için;

fsnsahin@hotmail.com 

0533 503 40 13 

The post Boyun fıtığı olup olmadığımı nasıl anlarım? first appeared on Denizli Haber Denizli Güncel.

]]>
https://yirmihaber.com/boyun-fitigi-olup-olmadigimi-nasil-anlarim/feed/ 0
Nasıl egzersiz yapalım? https://yirmihaber.com/nasil-egzersiz-yapalim/ https://yirmihaber.com/nasil-egzersiz-yapalim/#respond Mon, 30 Nov 2020 18:27:13 +0000 https://yirmihaber.com/?p=1961 Her türlü kas iskelet sistemi ağrısı, kronik hastalık, kilo sorunları olan kişiler için her tedavi önerisinde söylenen egzersiz yapmalarıdır. Sadece hasta olanlar değil sağlıklı yaşamak ve hastalıklardan korunmak için de..

The post Nasıl egzersiz yapalım? first appeared on Denizli Haber Denizli Güncel.

]]>
Her türlü kas iskelet sistemi ağrısı, kronik hastalık, kilo sorunları olan kişiler için her tedavi önerisinde söylenen egzersiz yapmalarıdır. Sadece hasta olanlar değil sağlıklı yaşamak ve hastalıklardan korunmak için de egzersiz elzem bir tedavi şeklidir ve bir yaşam biçimi olmalıdır. Ama nasıl yapalım, hangi egzersizler hangi durumlarda uygulanmalıdır? Bunlara bir göz atalım.

Aerobik egzersizler büyük kas gruplarının çalıştığı, solunum ve kalp atım sayısının arttığı egzersizlerdir. Yürüme, koşma, bisiklet, yüzme, dans, zumba aerobik egzersiz grubunda geçen egzersizlerdir. Bu egzersizlerin haftada 150 dakika yapılması, kalp, tansiyon, akciğer hastalığı gibi engel bir durum yoksa nefes nefese kalarak yapılması önerilen egzersizlerdir. Örneğin yürüyüş yaparken yanınızdaki kişi ile zorlukla konuşmanız lazım veya şarkı söyleyemeyecek kadar nefes nefese kalmalısınız. Haftada yapılması gereken 150 dakikayı istediğiniz gibi bölebilirsiniz. Yani örneğin 30 dakika 5 gün, 50 dakika 3 gün, günlük 50 dakikanın gün içinde 20-30 dakika bölünmesi gibi. Aerobik egzersizler vücut dayanıklılığını arttırır, kalp akciğer kapasitesini geliştirir, endorfin denen mutluluk hormonunun salgılanmasına neden olur. Yarattığı etkiler ile her türlü ağrının kontrolünde etkili egzersizlerdir. Ancak bu etkilerin ortaya çıkması için en az 8 hafta düzenli yapılması gerekir.

Bir diğer egzersiz tipi germe egzersizleridir. Vücudun ağrılı tablolarında hastalar istemeden kendilerini kasarlar veya eklem ağrısı varlığında eklem etrafındaki kaslar eklemi koruyup hareketini kısıtlamak böylece ağrıyı azaltmak için etraf kaslarda spazm ortaya çıkar. Bu burumda uzun süre kasılı kalan kasın boyu kısalır. Kasların boylarının kısalmasının bir nedeni de postür bozukluğu denilen duruş bozukluklarıdır. Kısalmış ve kasılı kalan kaslar bir süre sonra kendileri ağrı kaynağı olmaya başlarlar. Yani bir ağrı-kas spazmı-ağrı döngüsü ortaya çıkar. Bu döngüyü kırmanın yollarından biri kasların optimal yani olması gereken uzunlukta olması sağlamak ve güçlendirmektir. Germe egzersizleri özellikle omurgayı ilgilendiren ağrılarda (boyun, sırt, bel), fibromiyalji ve migren gibi kronik ağrılarda oldukça etkili egzersizlerdir. Genel sağlığı korumak, kas iskelet sistemi yaralanmalarından korunmak için sağlıklı kişilerce de egzersiz programlarına eklenmelidir. Günde bir kez uygun teknikle yapılması, gerilen kasın en az 20 saniye uzamış pozisyonda tutulması esastır. Germe egzersizleri öncesi ısınma yapılması germe sırasındaki olası yaralanmaları önlemek açısından önemlidir.

Güçlendirme egzersizleri eklemin veya omurganın daha sabit olmasını, hareketler esnasında daha dengeli hareket yapmasını sağlar. Bir anlamda korse gibi etki gösterir diyebiliriz. Güçlendirme için vücut ağırlığı veya egzersiz yaparken kullanılan ağırlıklardan faydalanmak mümkündür. Bel, kalça, diz, ayak bileği gibi yük taşıyan eklemlerinde ağrısı olan hastalarda vücut ağırlığı ile uygulama yapmak ağrıyı arttırabileceğinden egzersiz ağırlıklarının kullanılması daha uygun olabilir. Düşük ağırlıklarla başlayıp zaman içinde arttırmak esastır. Güçlendirme egzersizlerinin de aerobik egzersizler gibi endorfinleri arttırdığı, egzersiz planlarına mutlaka eklenmesi gerektiği belirtilmektedir. Sağlıklı kişiler şınav, plank, squat gibi büyük kas gruplarına vücut ağırlığı ile güçlendirme yapmaları en kolay yoldur. Vücut ağırlığı ile güçlendirme yapılacak ise az sayıda tekrarla başlanması tekrar sayısının ve yüklenmenin giderek arttırılması önerilmektedir.

Bu saydıklarımız klasik egzersiz teknikleridir. Bu tekniklerin tümünü içeren, içine fonksiyonellik katılan egzersiz planları giderek daha fazla taraftar bulmaktadır. Yüksek yoğunluklu aralıklı egzersiz, tabata bunlardan ikisidir. Bu egzersizlerin eğitimli kişilerce yaptırılması gerekmektedir.

Özetle; egzersiz yapmak ağrının giderilmesi, ağrıdan korunmak ve sağlığı devam ettirmek için şarttır. Egzersiz ile tansiyon, şeker hastalığı veya insülin direnci, kolesterol yüksekliği gibi kan lipitlerinin bozukluğu tablolarının tedavisi de mümkündür. Kişi kas gücü ve oksijenlenmesi arttığı için kendini daha iyi hisseder, daha rahat uyur, sabah daha rahat kalkar. Depresif yakınmalar, endişeler azalır.

Egzersiz planlamasında en önemli sorun kişinin veya hastanın egzersize başlaması ama devam ettirememesidir. Hastalar ağrısı geçince, sağlıklı kişiler ise hevesleri geçince egzersizi bırakmaktadır. Burada en önemli faktör hastanın ya da sağlıklı kişinin sevdiği egzersizi bulması gerektiğidir. Gördüğümüz kadarıyla hiç kimse sevmediği egzersizi devam ettirmiyor. Bir de egzersizin ulaşılabilirliğinin rahat olması gerekiyor. Yapılan çalışmalarda bir hareket paterninin hayata yerleşmesi, alışkanlık haline gelmesi için bunun en az 60 gün yapılması gerektiği belirtilmektedir. Yani hem alışkanlık kazanmak hem de egzersizin faydalarını vücudumuzda net olarak izleyebilmek için 8 haftaya ihtiyacımız var. Hadi bir gayret diyelim, sonuç çok güzel olacak.

Sağlıkla kalmanız dileğiyle.

Prof. Dr. Füsun Şahin 

Soru ve görüşleriniz için;

fsnsahin@hotmail.com 

0533 503 40 13 

 

The post Nasıl egzersiz yapalım? first appeared on Denizli Haber Denizli Güncel.

]]>
https://yirmihaber.com/nasil-egzersiz-yapalim/feed/ 0
Ellerde ağrı, uyuşma: Karpal tünel sendromu https://yirmihaber.com/ellerde-agri-uyusma-karpal-tunel-sendromu/ https://yirmihaber.com/ellerde-agri-uyusma-karpal-tunel-sendromu/#respond Mon, 23 Nov 2020 18:09:34 +0000 https://yirmihaber.com/?p=1932 Karpal Tünel Sendromu el bileği düzeyinde “median sinir” adı verilen bir sinirin sıkışması sonucu ortaya çıkan bir tablodur. Hasta elinde ağrı, uyuşma, karıncalanma ve hatta beceri kaybı ile gelebilir. Şikayetler..

The post Ellerde ağrı, uyuşma: Karpal tünel sendromu first appeared on Denizli Haber Denizli Güncel.

]]>
Karpal Tünel Sendromu el bileği düzeyinde “median sinir” adı verilen bir sinirin sıkışması sonucu ortaya çıkan bir tablodur. Hasta elinde ağrı, uyuşma, karıncalanma ve hatta beceri kaybı ile gelebilir. Şikayetler özellikle geceleri hastayı uyandırabilir. Gündüz ise ilerleyen çalışma saatlerinde dayanılmaz ağrılara neden olabilir.

Öncelikle bu “median siniri” tanıyalım. Median sinir bilek bölgemizden geçerek elimizin ilk 3 parmağının ve 4. Parmağın (yüzük parmağının) yarısının cilt duyusunu sağlayan bir sinirdir. Ayrıca el fonksiyonlarında çok önemli görevi olan başparmağın pek çok hareketlerini gerçekleştiren kasların beslenmesini sağlar. Bu sinir el parmaklarına giden kirişlerin arasında bilek bölgesinden geçerek ele ulaşır. İşte bu bölgede baskı altında kalırsa, iletiminde bozukluk yaşanırsa Karpal Tünel Sendromu denen hastalık gelişir.

Bu sinir neden baskı altında kalır? İlk aşamada akla gelen aşırı kullanım durumlarıdır. Bileğin yukarı aşağı hareketlerinde sinirin geçtiği alandaki basınç değişiklikleri sinirin baskı altında kalmasına neden olur. Bileğini çok kullanmak zorunda kalanlar, ellere zorlayıcı hareketlerde bulunan işlerde çalışanlar risk altındadır. Özellikle bilgisayarda çalışanlarındaaşçılarda, devamlı yazı yazmak zorunda kalanlarda, dokuma, el işi gibi ellerini ve bileklerini çok kullananlarda sık görülür.

Bir diğer önemli sebep hormonal sebeplerdir. Bunun en çarpıcı örneği ise gebeliktir. Gebelik sırasında hormonal nedenlerle yumuşak dokularda gerçekleşen ödem (su toplanması) tablosu sinirin geçtiği alanda baskı altında kalmasına neden olur. Bunun dışında hipotiroidi (guatr bezinin az çalışması), menopoz gibi hormonal faktörler de bu hastalığa neden olabilir.

Hormonal etkenlerin yanı sıra metabolik bozukluklar da median sinirde iletim bozukluklarına neden olabilir. Şeker hastalığında, kronik böbrek yetmezliğinde sinir kılıfında biriken bazı maddeler, kemoterapi gibi tedaviler nedeniyle de sinirin iletiminde bozukluk yaşanır ve Karpal Tünel Sendromu ortaya çıkabilir.

Bilek bölgesini ilgilendiren kırık, çıkık, yumuşak doku yaralanmaları da bir diğer faktördür. Bazen kırık iyileşmesinde sinirin geçtiği bölgeye doğru kaynama dokusunun oluşması, bu bölgedeki kemiklerin dizilim bozuklukları, yumuşak doku iyileşmesi sırasında gelişen artmış nedbe dokuları da sinirin geçtiği bölgede sıkışmasına neden olabilmektedir.

El bileğini tutan iltihaplı romatizmal hastalıklarda da (RomatoidArtrit gibi) bilek bölgesindeki eklemlerde, kirişlerde gerçekleşen şişlikler sinire baskı oluşturabilmektedir.

Nedenleri böyle sıralamakla beraber hiçbir nedenin bulunamadığı da sıktır ve bu tabloya idiopatik (sebebi bilinmeyen) Karpal Tünel Sendromu ismi verilir ki tabloların pek çoğu da bu gruba girer.

Karpal Tünel Sendromu toplumun yaklaşık %2 oranında saptanır, kadınlarda erkeklere göre daha sık görülür ve 40-60 yaşlar en sık rastlandığı yaşlardır. Dominant elde (solaklarda sol, sağ elini kullananlarda sağ taraf gibi) nispeten daha sık görülmektedir.

Bilek kanalında hareketsizlikle ödem artar ve hastalar özellikle gece uykularından ellerinde uyuşma ile uyanırlar. Gece kalkıp ellerin sallanması ile rahatlama hissi oldukça tipik bir belirtidir. Elde, ön kolda hatta dirseğin üst taraflarına kadar ağrının yayıldığı hastalar görülebilmektedir. Elde ince beceri gerektiren düğme ilikleme gibi işlerde becerisizlik görülebilir ki bu durum ileri hastalık belirtisidir.

Teşhisi koyarken sinirin bilekten geçtiği bölgede basıncı arttıran manevralar yaptırılarak belirtilerin ortaya çıkıp çıkmadığına bakılır. Boyun, omuz, dirsek, el bileği muayenesinin dikkatle yapılarak olası diğer nedenler dışlanmalıdır.  Kol ve elin nörolojik muayenesinin dikkatle yapılıp sinirin beslediği kaslarda güçsüzlük olup olmadığı tespit edilmelidir. Çünkü bu kaslarda güçsüzlük varsa (kısmi felç) hastanın hemen ameliyat edilip sinirin geçtiği bölgedeki baskının azaltılması, sinirin serbestleştirilmesi gerekir. Aksi halde güçsüzlük kalıcı olabilir. Kalıcı güçsüzlük olması hastanın el becerilerinde ciddi bozukluğa neden olacağından önemlidir. Yine sinirin beslediği cilt alanındaki his kayıpları da iyi değerlendirilmelidir. Çünkü ilk 3 parmağın hissinin azalması da beceri kaybına neden olabilir, hasta iyi hissetmediği için elini yaralama riski artar.

En kıymetli teşhis metodu EMG (elektronöromyografi)’dir. Bu tetkikte orta ve ağır tutulum olan hastalar ameliyat açısından dikkatli değerlendirilmelidir. Yukarıda belirttiğimiz gibi ağır tutulum ve kas gücü kaybında olası el beceri kayıplarından hastanın korunması önemlidir. Hastada ameliyat gereği yoksa tedaviye bileği dinlendirilerek başlanır. Bileği sabit tutan bir cihaz (el bileği istirahat ateli) en az 3 hafta kullanılmalıdır. Bu 3 haftanın yarısında atel hem gece hem gündüz, diğer yarısında sadece gece kullanılmalıdır. Bunun yanı sıra fizik tedavimetodları, lokal ozon veya kortizon uygulamaları, nöral terapi, akupunktur, elektroakupunktur, median sinir germe egzersizleri, kirişleri kaydırma egzersizlerinden oluşan tedavi kombinasyonları da oldukça iyi sonuçlar sağlar.

Tüm bu tedavi çabalarının yanında günlük yaşamda median siniri ve içinde bulunduğu bölgenin baskı altında kalmaması için bazı önlemlere de dikkat edilmelidir. Örneğin bilgisayar çalışanları veya eli ile ince işler yapan kişiler 30 dk çalışma süresi sonunda 3-5 dk. dinlenmeli, bileğine nazik dairesel hareketler, elleri yumruk yapıp açma egzersizleri yapmalıdır. Bilgisayar klavyelerinin ergonomik modellerinin kullanılması, destekli mousepadler de çalışma donanımına eklenebilir. Çalışırken bilek ateli kullanmak bileğin uygunsuz hareketini engelleyecektir. El aletleri ile çalışanlar aletlerin saplarını kalınlaştırmalı, farklı aletlerle çalışarak tutma ve hareket paterninin değişmesini sağlamalıdır.

Hormonal hastalığı olanlar dikkatli bir takiple hormon düzeylerinin normal olmasını sağlamalıdır. Kan şekeri ve kilo kontrolü Karpal Tünel Sendromunda da etkili yöntemlerdir.

Umarım bu bilgiler Karpal Tünel Sendromu hastalığınız varsa hastalığın kontrolünde sizlere yardımcı olmuştur.

Sağlıkla kalmanız dileğiyle.

Prof. Dr. Füsun Şahin 

Soru ve görüşleriniz için;

fsnsahin@hotmail.com 

0533 503 40 13 

 

 

The post Ellerde ağrı, uyuşma: Karpal tünel sendromu first appeared on Denizli Haber Denizli Güncel.

]]>
https://yirmihaber.com/ellerde-agri-uyusma-karpal-tunel-sendromu/feed/ 0
14 Kasım Dünya Diyabet (Şeker Hastalığı) günü sebebiyle İnsülin Direnci https://yirmihaber.com/14-kasim-dunya-diyabet-seker-hastaligi-gunu-sebebiyle-insulin-direnci/ https://yirmihaber.com/14-kasim-dunya-diyabet-seker-hastaligi-gunu-sebebiyle-insulin-direnci/#respond Sun, 15 Nov 2020 20:02:56 +0000 https://yirmihaber.com/?p=1873 Biliyorsunuz veya bilmiyorsunuz ben Fizik Tedavi ve Rehabilitasyon uzmanıyım. Branşım gereği şeker hastalarını izlemiyorum. Ama bana başvuran kas iskelet sistemi ağrısı olan hastalarımın neredeyse %70’inde veya rehabilitasyona ihtiyacı olan inme..

The post 14 Kasım Dünya Diyabet (Şeker Hastalığı) günü sebebiyle İnsülin Direnci first appeared on Denizli Haber Denizli Güncel.

]]>
Biliyorsunuz veya bilmiyorsunuz ben Fizik Tedavi ve Rehabilitasyon uzmanıyım. Branşım gereği şeker hastalarını izlemiyorum. Ama bana başvuran kas iskelet sistemi ağrısı olan hastalarımın neredeyse %70’inde veya rehabilitasyona ihtiyacı olan inme gibi hastalığı olan hastalarımın neredeyse tamamında şeker hastalığı veya insülin direnci var. Yani şeker hastalığını tedavi etmesem de komplikasyonlar denen şeker hastalığı nedeniyle ortaya çıkan klinik durumları tedavi ediyorum. Bu klinik durumlardan en önemlisi ise obesite. Çünkü örneğin bel veya diz ağrısı gibi ağrılarla gelen kilolu hastaların hepsine kilo verin diyorum veya kilo vermek isteyenlere akupunktur ile yardımcı olmaya gayret ediyorum.

Bugün sizlerle paylaşmak istediğim konu; kanda şeker düzeyinin henüz artmadığı, yani şeker hastalığı tanısının konulmadığı ama her şeyin başladığı dönem olan “insülin direnci” ile karakterize dönem, bu dönemin nedenleri ve nasıl baş edileceği.

Önce insülini tanıyalım. İnsülin pankreasımızdan salınan ve kandaki şeker düzeyini azaltmakla görevli bir hormon. Bir şeyler yediğimizde, özellikle de karbonhidratlı gıdalar yediğimizde kanda şeker oranımız yükseliyor, bunu normale döndürmek için hemen insülinimiz yükseliyor, şekeri hücreye sokuyor. Eğer ihtiyacımızdan fazla şeker var ve hücreye sokulamazsa da şekerin yağ olarak depolanmasını sağlıyor. Yediğimiz üründe şekeri hızla ve aşırı yükselten (glisemik yükü yüksek) gıda almışsak insülin de aynı oranda fazla artıyor. Yalnız; eğer hücrelerimiz şekere doymuşsa insülinin şekeri içeriye sokmaması için hücre duvarlarındaki insülin geçiş bölgelerinde şeker girişini engelleyecek engeller koyuyor. Amacı daha fazla şekerin hücreye girmesini önlemek, kendini korumaya çalışıyor. Ama insülinin görevi kandaki şekeri azaltmak olduğundan pankreastan daha fazla insülin salgılanmaya başlanıyor ve ortamdaki şeker bu fazla insülin sayesinde yine hücrelere sokuluyor. İşte bu safha “insülin direnci” safhası. Bu dönemde ölçtüğümüzde kan şekeri normal ama insülin düzeyi yüksek.

“İyi işte ne güzel kan şekerimiz normalse ne var bunda” diyebilirsiniz. Yukarıda belirttiğimiz gibi insülin yüksek olduğunda bir yandan şekeri hücrelere sokuyor ama diğer yandan da şekerin yağ olarak depolanmasını sağlıyor. Yani kilo artışına neden oluyor. Bu kilo artışı da en çok karın organlarımızın etrafında ve göbek etrafımızda oluyor. Yağlı dokudan salgılanan yangısal (inflamatuar) maddeler ise tüm kötülüklerin anası. Damar sertliği, buna bağlı yüksek tansiyon ki bu ikisi zaten kalp, beyin, böbrek damarlarını etkilediğinde ciddi problemler ortaya çıkıyor; ayrıca karaciğer yağlanması, eklemlerde hasarlanmaya kadar pek çok sıkıntı kendini göstermeye başlıyor.

Üstelik bu insülin direnci kişinin hayatında tam bir kısır döngü yaratıyor. Kişi yüksek karbonhidratlı besleniyor, insülin birden artıyor, şekeri hemen düşürüyor, kişi kendini uykulu yorgun hissediyor, 1,5-2 saat sonra kan şekeri düştüğü için yine bir şeyler yeme ihtiyacı duyuyor. Şekerli bir şeyler yendiğinde şekeri hızla yükseltip kendini daha iyi hissettiğinden de yine şekerli gıdalara yöneliyor. Bu döngü içinde yükselen şeker yakıt olarak kullanılamadığından da yağ olarak depolanıyor. Sonuç şişmanlık.

İnsülin direncinin teşhisini evde kendiniz koyabilirsiniz. Hemen elinize bir mezura alın. Göbek deliğinizden geçecek şekilde belinizi ölçün. Kadınlarda 80 cm, erkeklerde 94 cm üzerinde ise insülin direnciniz var demektir. İnsülin direnci demek ise “metaboliksendrom” denen; yüksek tansiyon, damar sertliği, şeker hastalığı, obesiteden oluşan, ne yazık ki yaşamı tehdit eden pek çok hastalığın temeli olan klinik duruma ilk adımdır.

Ne yapmak lazım? Tabii ki bir endokrin veya dahiliye hekimi ile görüşmek, o andaki durumunuz hakkında bilgi sahibi olup tedavinizi yönetmek en doğru yol. Ben yapabileceğiniz beslenme ve yaşam değişikliği önerilerinde bulunmayı istiyorum. Bunlar genel kurallar olup hastaya özel uygulamalar elbette hekiminizle yapılmalıdır. İnsülin direncinde önerilen beslenme şeklini şöyle özetleyebiliriz:

Beyaz veya esmer şeker, früktoz şurubu gibi şekerle yapılan tüm gıdalardan uzak durun (çay şekeri, pekmez, bal, reçel, pasta, börek, sütlü, hamurlu tatlılar gibi) (Ne yazık ki dondurma da dahil!)

Kompleks karbonhidratlar denilen tahıllardan uzak durun (her türlü ekmek (beyaz, çavdarlı, tam tahıllı, siyezlivs), makarna, pilav, erişte, bulgur, irmik, yufka gibi)

Meyveyi sınırlandırın. Meyvenizi sabah yiyin ve en fazla 2 porsiyon yani dua eder gibi 2 avucunuzu açıp birleştirdiğinizde olan hacim kadar yiyin.

Bu bahsettiğim 2 maddedeki gıdalar kan şekerini hızlı yükseltip sizi yüksek insülin döngüsüne sokan, acıktıran, yeme isteği uyandıran gıdalardır.

Kilo başına 30 ml (70 kg kişi için yaklaşık 2 litre) su için.

Günde 4 fincan yeşil çay içmeye gayret edin.

Yemek aralarınız 4 saatten az olmasın. Bu 4 saat içinde çiğneme faaliyeti de yapmayın. Yediğiniz bir incir bir öğündür. İnsülini ne kadar fazla uyarırsanız seviyesini o kadar zor düşürürsünüz. Bu nedenle en çok önerilen yeme düzeni “aralıklı oruç”tur. Bu yeme düzeninde 8 saat beslenirsiniz 16 saat bir şey yemezsiniz. Ama suyunuzu, şekersiz, çay, kahve, yeşil çay, bitki çayı içebilirsiniz. İlk aşamada gündüz 8 saat bir şey yememek zor gelebilir. Arada 4. saatte bir tabak çorba veya salata veya bir avuç kuru yemiş (ceviz, badem, fındık gibi) yiyebilirsiniz. Zaten zamanla acıkmayacağınız için yemeyeceksiniz.Örneğin sabah 10’da kahvaltı yapın, öğlen 14’de hafif bir şeyler atıştırın, 18’de akşam yemeğinizi yiyin ve bitirin.

Bol sebze, ot, baharat kullanabilirsiniz. Her renkten sebze yiyin. Bilin ki yenilen sebze ve otun rengi ne kadar koyu ise o kadar faydalıdır. Örneğin dereotu, roka, sumak, zerdeçal sofranızın vazgeçilmezleri olsun.

Kaliteli zeytinyağı ve tereyağınızı kısmaya gerek yok. İçine bel, pekmez koymamak kaydıyla tahin, susam yağı birer tatlı kaşığı yiyebilirsiniz.

Yine aralarda bir tatlı kaşığı hindistan cevizi yağı koyduğunuz kahvenizi ihmal etmeyin. Unutmayın sağlıklı yağlar sizi tok tutar ve vücudunuza şeker yerine yağ kullandırmayı öğretmiş olursunuz.

Bir diğer öneri akşam 19’dan sonra meyve, kuruyemiş dahil hiçbir şey yememektir. Busaatten sonra yenen gıdalar şekerli olmasalar bile gece salgılanan kıymetli zayıflatıcı hormonlarımızın salgılanmasını engeller. Uyurken yağ yakmak işte böyle mümkün.

Son bir öneri;  tabii ki egzersiz. Haftada 150 dk. olacak şekilde egzersiz yapın. Ne seviyorsanız onu yapın. Örneğin haftanın 5 günü yarım saat yürüyün. Biraz tempolu olsun. Yürürken yanınızda biri varsa zorlukla konuşacak kadar veya şarkı söyleyemeyecek kadar tempolu olabilir (kalp akciğer sorunu olanlar lütfen hekimine danışsın).

Artık insülin direncini kırmak için ne yapmanız gerektiğini biliyorsunuz. Bu beslenme planı ve yaşam şekli ile kilonuzda ve insülin düzeylerindeki azalmayı keyifle izleyebilirsiniz artık. Kolay gelsin.

Sağlıkla kalmanız dileğiyle.

Prof. Dr. Füsun Şahin 

Soru ve görüşleriniz için;

fsnsahin@hotmail.com 

0533 503 40 13 

 

 

 

 

The post 14 Kasım Dünya Diyabet (Şeker Hastalığı) günü sebebiyle İnsülin Direnci first appeared on Denizli Haber Denizli Güncel.

]]>
https://yirmihaber.com/14-kasim-dunya-diyabet-seker-hastaligi-gunu-sebebiyle-insulin-direnci/feed/ 0
Diz Kireçlenmesinde Diz İçine Yapılan Tedaviler https://yirmihaber.com/diz-kireclenmesinde-diz-icine-yapilan-tedaviler/ https://yirmihaber.com/diz-kireclenmesinde-diz-icine-yapilan-tedaviler/#respond Sun, 08 Nov 2020 19:53:39 +0000 https://yirmihaber.com/?p=1810 Diz kireçlenmeleri çok yaygın görülen bir kas iskelet sistemi hastalığıdır. Diz eklemi yük taşıyan bir eklem olduğu için hastanın hareket yeteneğini bozar, yaşam kalitesini olumsuz etkiler. Ağrı genellikle kronik(süreğen) karakterde..

The post Diz Kireçlenmesinde Diz İçine Yapılan Tedaviler first appeared on Denizli Haber Denizli Güncel.

]]>
Diz kireçlenmeleri çok yaygın görülen bir kas iskelet sistemi hastalığıdır. Diz eklemi yük taşıyan bir eklem olduğu için hastanın hareket yeteneğini bozar, yaşam kalitesini olumsuz etkiler. Ağrı genellikle kronik(süreğen) karakterde olduğu içinde hastanın devamlı bir tedavi arayışı içine sokar. Bu arayış içinde diz içine yapılan tedaviler hastalara önerilir. Gördüğümüz kadarıyla bu öneriler hastaların aklını biraz karıştırıyor.

Diz içine hangi müdahaleler yapılabilirşimdi bunu aydınlatmaya çalışalım:

Diz içine yapılan ve hastaların en korktuğu uygulama kortizon iğneleridir. Hasta bu uygulama ile şişmanlayacağını, ödem toplayacağını, tansiyonunun veya şekerinin yükseleceği endişesi taşır. Kemik erimesi gelişeceğinden endişe duyan hasta da gördüm. Bunlar olabilir mi? Evet olabilir. Ama herkeste olacak diye bir şey de yok. Önemli olan kortizon yapılacak hastanın iyi seçilmesidir. Eğer bir hastanın dizinde sıvı toplanmışsa dizde kuvvetli bir yangısal reaksiyon var demektir. Diz sıcak hissedilir ve hareketle, üzerine basma ile ağrı gerçekleşir. İlk yapılması gereken bu yangının iltihaplı romatizma hastalığına veya enfeksiyona bağlı olup olmadığının anlaşılması için kandan romatizma testlerine bakılmasıdır. İltihaplı romatizma yoksa yangısal reaksiyona bağlı bu sıvının orada bulunması bir anlamda dizin daha da hasarlanmaya gitmesi demektir. Bu sıvının uzaklaştırılması için antiromatizmal ilaçlar, istirahat ve buz uygulamaları ile tedaviye başlanır. Ama bazen bu yöntemlerle dizi yatıştırmak mümkün olmaz. O zaman dizin içine kortizon enjeksiyonu yapılabilir. Yapılan bu kortizon bir defaya mahsus olduğu için yan etki olasılığı düşüktür. Ama yine de kontrolsüz yüksek tansiyonu olan, açlık kan şekeri 200’ün üzerinde olan hastalarda yapılmamalı veya dikkatle yakından takip edilmelidir. Enjeksiyon sonrası yapılan ilaca bağlı olarak şeker ve tuzun kaç gün azaltılacağı hekim tarafından bildirilir. İyileşme hızlı gerçekleşir ancak etki genellikle 4-6 hafta sürer. Bu zaman içinde diğer tedavilerle ağrı kontrolünün yapılması gerekir.

Bir diğer tedavi şekli PRP (PlateletRichPlazma) (trombositten zengin serum) tedavisidir. Hastanın kendi kanındaki kan pulcuklarının yoğunlaştırıp alınması ve ekleme verilmesi esasına dayanır. Hastanın kolundan kan alınır işlemden geçirilir, kan pulcuklarının biriktiği katman alınır ve bir enjektör aracılığı ile dizin içine verilir. Kan pulcukları aslında kan pıhtılaşmasını sağlayan hücrelerdir. Vücutta herhangi bir yerde yaralanma olduğunda bu hücreler oraya birikir ve yara iyileşme sürecini başlatır. İşte tam bu nedenle kireçlenme hastalarında kullanılır.

Kireçlenme hastalarında hem eklem kıkırdağı hem de eklem içindeki menisküs, bağ gibi yumuşak dokular hasar görür. Kan pulcuklarını yoğun bir şekilde eklem içine verince hasarlı doku ile temas eden pulcuklardan yara iyileşmesini sağlayan ve yara iyileşmesini sağlayan diğer faktörleri çeken maddeler salgılanır. Böylece hasarlı bölgelerin tamiri sağlanır. Tamir süreci yaklaşık 3 hafta sürer. İlk uygulama sonrası 3-5 gün ağrıda hafif artış olabilir. Bu tamamen iyileşme sürecinin başlaması ile ilgilidir. Üçüncü haftanın sonunda ağrı tam geçmemişse bir uygulama daha yapılır.

Bir diğer eklem içi tedavi hyaluronik asit tedavisidir. Halk arasında eklem sıvısı takviyesi olarak bilinir. Kireçlenme olan dizlerde eklem sıvısı içinde hyaluronik asit denen eklem yüzlerinin daha kaygan olmasını sağlayan madde azalmıştır. Bu maddenin ağızdan ilaçlarla alınması mümkün değildir bu nedenle dizin içine enjekte edilir. Temel amaç belirtildiği gibi eklem yüzlerinin kaplanarak kayganlığının korunması, eklem arasında hacim oluşturarak yastık gibi gelecek yüklerin dağıtılması, kıkırdak esnekliği ve dayanıklılığının arttırılması, ağrının azaltılmasıdır.

Bir diğer uygulama ise diz içine ozon enjeksiyonu yapılmasıdır. Ozon oksijenden türetilen bir gaz olup antioksidan etkiye sahiptir. Uygulandığı yerde hücrelerde birikmiş toksik maddelerin atılmasını sağlarken hücrelerin oksijenlenmesini de arttırır. Bu şekilde ağrı ve yangıyı azaltır.

Bu tedavilerden hangisinin seçileceği konusuna gelince;

Kortizon yangılı dizlerde hastalığı yatıştırmak için kullanıldığı için diğer uygulamadan farklı yerdedir.Kısa sürede hastayı rahatlatıp, diz içindeki artmış sıvıyı bir anlamda azaltıp yapılacak diğer tedavilere uygun zemin hazırlar.

Hyaluronik asit ve PRP uygulamasına gelince başka faktörler işin içine giriyor. Etkinlik anlamında bakıldığında PRP hyaluronikasite göre daha etkilidir. Ağrıyı azaltma ve fonksiyonelliği arttırmada daha başarılıdır. Ama kan sulandırıcı kullanan hastalarda ilacın etkisi kan pulcukları üzerine olduğu için bu kan pulcuklarının fonksiyonu değişmiştir ve PRP için uygun değillerdir. Bu nedenle kan sulandırıcı hastalarda ilacın bir hafta kesilip sonra PRP yapılması gerekir. Ancak tabii ki kan sulandırıcının kesinlikle kesilmemesi gereken durumlar vardır (geçirilmiş inme, kalp damar hastalığı, stent takılması gibi durumlar), bu hastalarda ilaç kesilemeyeceğinden PRP yapılamaz. O zaman bu hastalarda eklem içi hyaluronik asit uygulamaları yapılabilir.

PRP ve hyaluronik asit için belirtilmesi gereken bir diğer husus diz kireçlenmesinin derecesidir. İleri kireçlenmelerde her iki tedavinin de etkinliği düşüktür. Yalnız bazı hyaluronik asit formülasyonları ileri kireçlenmeler için hazırlanmıştır. Bu formülasyonlar denenebilir.

Eklem içi ozon uygulaması yine son derece etkili bir tedavidir ve ileri kireçlenmelerde de etkili olabilmektedir. Yalnız diğer uygulamalar gibi bir veya 2 kez değil en az 5 defa haftada bir olarak uygulanması gerekir. Ozon tedavisinde de ozon kullanmaya engel olacak tıbbi bir durumun olmamasına dikkat etmek gerekir (favizim, bazı kan hastalıkları gibi). Bunun değerlendirilmesini hekim yapacaktır zaten. Kan sulandırıcı kullanma hyaluronik asit uygulaması gibi ozon için de problem teşkil etmemektedir. Sadece uygulama sonrası artmış bir kanama olup olmadığının hekim tarafından takibi gerekir.

Tüm bunlar genel bilgilendirmelerdir, tedavinin nasıl yapılacağı elbette hekiminizle konuşarak alınan karara göre belirlenecektir.

Sağlıkla kalmanız dileğiyle.

Prof. Dr. Füsun Şahin 

Soru ve görüşleriniz için;

fsnsahin@hotmail.com 

0533 503 40 13 

 

The post Diz Kireçlenmesinde Diz İçine Yapılan Tedaviler first appeared on Denizli Haber Denizli Güncel.

]]>
https://yirmihaber.com/diz-kireclenmesinde-diz-icine-yapilan-tedaviler/feed/ 0
Belim Neden Ağrıyor? https://yirmihaber.com/belim-neden-agriyor/ https://yirmihaber.com/belim-neden-agriyor/#respond Mon, 02 Nov 2020 17:03:56 +0000 https://yirmihaber.com/?p=1766 Bel ağrıları toplumun en yaygın görülen ağrılarından biridir. Yapılan bir çalışmaya göre 100 kişiden yaklaşık 67’sinde bel ağrısı var veya hayatının bir döneminde yaşamış (10 kişiden 7’si oldukça yüksek bir..

The post Belim Neden Ağrıyor? first appeared on Denizli Haber Denizli Güncel.

]]>
Bel ağrıları toplumun en yaygın görülen ağrılarından biridir. Yapılan bir çalışmaya göre 100 kişiden yaklaşık 67’sinde bel ağrısı var veya hayatının bir döneminde yaşamış (10 kişiden 7’si oldukça yüksek bir rakam!) Üstelik yaş seçimi de yok. Polikliniklerimize 16 yaşında genç de geliyor 85 yaşında bir delikanlı da. Cinsiyet olarak hanımlarda daha fazla görüldüğü bildiriliyor ama ameliyata daha çok erkekler gidiyor. Meslek olarak bir fark var mı? O da yok? Masa başında çalışanda da var, tarlada çalışanda da. Bu hastalar neden olmuş diye doktorlara sorduğunda masa başında çalışana hareketsizlikten, tarlada çalışana çok eğilip kalkmaktan diyoruz. Neyse konumuz bu değil.

Madem bel ağrıları bu kadar çok, gerçekten bel ağrıları neden oluyor?

Mesele tamamen bel arasındaki disk dediğimiz iki omur kemiği arasındaki jel gibi olan yapının dejenere olması yani eskimesi. Eskiyince ne oluyor? İçindeki life benzer yapılar kopuyor, disk içindeki sıvı içeriğini kaybediyor. Dolayısı ile diskin yüksekliği azalıyor. Diskin boyu azalınca omurların arkasındaki eklemler de bozulmaya başlıyor. Bu hasarlanma başladı mı devam edip gidiyor. Durdurmak mümkün mü? Hayır, ama yavaşlatmak mümkün.

Peki diskteki bu eskime neden oluyor? En önemli sebeplerden biri yaşlanma. Yaş ilerledikçe nasıl cildimiz kırışıyorsa aynı şekilde disklerimiz de suyunu kaybediyor ve arka eklemlerde hasarlanma oluyor. Diğer neden disklerimizi hasarlayacak hareketlerde bulunmamız. Bu hareketler bacaklar düz bir şekilde öne eğilerek çalışma, ağır kaldırma, vibrasyon yapacak cihazlarla çalışma gibi hareketlerdir.

Bir diğer sebep ise belimizi, disklerimizi korumak adına egzersiz yapmamaktır. Egzersiz ile bel, sırt ve karın kaslarını güçlü tutmak, belimizin etrafında doğal bir korse oluşturmak mümkündür. Ayrıca bacak kaslarımızı esnek ve güçlü tutmak da belimize binen yükü azaltır. Kaslarımızı güçlü ve esnek tutmak hareketlerimizdeki ahengi arttırır, bizi daha çevik yapar, bu da yaralanmalara daha az maruz kalmamızı sağlar.

Bel ağrısı olur da kilo fazlalığından bahsetmemek olur mu? Fazla kilo, eşittir, bele binen yük demektir. Yukarıda bahsettiğimiz uygun olmayan hareket yaptığımızda belimize binen yükün daha fazla olmasıdır. Ayrıca kilo demek yağlı dokudan inflamatuar denen bir anlamda dokulara zarar veren maddelerin salgılanması demektir. Yüksek kilonun hareket yeteneğini azaltmasından bahsetmiyorum bile. O halde o kilolar verilmeden bel ağrısından kurtulmanın ne kadar zor olacağı aklın bir kenarına yazılacak.

Kilo ile beraber sigaranın da bel ağrılarında son derece olumsuz bir faktör olduğunu belirtmek gerekir. Bir sigara içildiğinde en küçük kılcal damarlarımız yaklaşık 7 saat daralmış kalır. Disk yapısı zaten kanlanması az bir yapıdır. Bu kadar uzun süre oldukça azalmış kanlanma olunca otomatik olarak dejenerasyon yani hasarlanma olur, içindeki liflerin yapısı bozulduğu için kopmaya başlar ve yukarıda bahsettiğim dejenerasyon sıralaması gerçekleşir.

Sigaranın bir diğer zararı da öksürüğe neden olmasıdır. Her öksürdüğümüzde bir nevi ıkınma hareketi yaparız yani karın içi basıncımız artar. Karın içi basıncın artması ise disklere yük bindirir ve diskin içindeki çekirdeğin dışarı itilmesine neden olur, bu da bildiğimiz fıtıklaşma tablosudur.

Bel ağrısına neden olabilecek bir diğer faktör de kaslar v bağlardaki zorlanmalardır. Eğer vücudumuzun alışık olmadığı bir iş yaparsak, herhangi bir iş veya spor aktivitesi sırasında kendimizi aşırı zorlarsak kaslar ve bağlarda zorlanma meydana gelebilir. Özellikle önceden bel ağrısı geçiren kişiler zaten zeminde bir sorun olduğu için bu tip yaralanmalara daha açık olurlar. Bu yaralanmaların bir diğer önemli nedeni de bel etrafı kasların güçsüz olması ve gelen yükleri karşılayamadığı için yaralanmasıdır. Yani her şey egzersize geliyor farkındaysanız.

Bel ağrısının mekanizmasını anladığımıza göre korunmak için; kilo alınmamalı, sigara kullanmamalı, belimizi incitecek hareketlerden kaçınmalı ve düzenli egzersiz yapılmalıdır.

Sağlıkla kalmanız dileğiyle.

Prof. Dr. Füsun Şahin 

Soru ve görüşleriniz için;

fsnsahin@hotmail.com 

0533 503 40 13 

 

The post Belim Neden Ağrıyor? first appeared on Denizli Haber Denizli Güncel.

]]>
https://yirmihaber.com/belim-neden-agriyor/feed/ 0