Türk Ekonomisi ve hatta dünya ekonomisi için en büyük sorunlardan birisi de, borç tuzağı (debt trap).
Ülkedeki iktisadi birimlerin dış borç alarak belirli bir dönem sonra sadece borç taksitlerini ve faizini döndürmeye çalıştığı içinden çıkılamaz duruma denilmekte, borç tuzağı. Türkiye’de devletin borç rasyosu düşük olmakla birlikte özellikle firmalar için borç tuzağı görünmektedir. BIS verilerine göre Türkiye’de özel sektör borçlarının milli gelire oranı 2008 yılında %32 seviyesindeyken on yıl içinde %80 seviyesini geçmiştir. Yine Türkiye’nin 500 büyük sanayi kuruluşunun 2008 yılında borçlarının aktiflere oranı %52 seviyesindeyken, 2017 sonunda %63 seviyesine çıkmıştır. Yani firmaların borçlanması artarken, öz kaynaklarının payı sürekli azalmaktadır. Ekonomide büyümenin devam ettiği dönemlerde borcun finansmanında zorluk yaşanmazken, ekonomideki kur manipülasyonundan sonra sepet kurun 4 Türk Lirası bandından 6 Türk lirası bandına doğru kayması ile birlikte yurtdışı finansman imkânlarında zorlaştı, yani firmaların borç tuzağından çıkması zorlaşmaktadır.
Özel sektörün borç tuzağından çıkması için hızlı büyüyen bir piyasa, nakit sıkışıklığına neden olmayacak bir kredi kolaylığı ve kredi bilitenin sürekliliği gerekmektedir. 2018 yılında kamunun özel sektöre yönelik kredi desteğini artırmasına rağmen, özel sektör üzerinde kur dalgalanmaları ve faiz yüksekliği önemli bir baskı oluşturmaktadır. Firmalar açısından yapılabilecekler arasında, finansal yönetimin geliştirilmesi ve alternatif pazarlardan sağlanacak nakit girişlerine önem verilmesi kısa vadede alınabilecek önlemlerdendir.
Finansal yönetiminin nakit yönetimi, yatırım planlaması ve risk yönetiminden oluşan bölümlerinin yeniden gözden geçirilmesi gerekmektedir. Özellikle Türkiye’deki firmaların aile işletmesi olmasından kaynaklanan firma kaynaklarının ailenin mali kaynağı olarak görülmesi nedeniyle meydana gelen kayıt dışı işlemlerin çözümlenmesi ve finansın profesyonelleşememesi sorunlarının ivedilikle ele alınması gereklidir. Türk işletmelerinin son yıllarda yatırım harcamalarında hızlı davranmalarının da borç artışında etkisi olduğu göz önüne alınırsa, yeni dönemde yatırım planlamasında yeni yatırımdan çok modernizasyon ve verimlilik yönelimli tercihlere önem verilmesi gerekecektir. Asıl sorun ise risk yönetimi ayağındadır. Özellikle, kur riski, faiz riski ve enflasyon riskinin aynı anda tehdit ettiği piyasalarda işlem yapılması finansal yönetiminde riskten korunmanın önemini artırmaktadır.
Firmaların bu konularda eğitim ve yatırımlarını artırması gerekir. Avro ve Dolar karşısında Türk Lirası’nın değer düşüklüğü nedeniyle Avrupa pazarlarına satış yapmak kolaylaştı. Buradaki en büyük sorun ise, kur kaynaklı artışlar nedeniyle daha yüksek miktardaki malı daha ucuza satarak ülkedeki kaynaklarının verimliliğini azaltacak bir gelişmenin olmasıdır. Firmaların bu girdaptan çıkması için pazar çeşitlendirilmesi stratejisine daha fazla önem vermesi gerekecektir. Bu anlamda Afrika ve Asya(yeni İpekyolu) yönelimli bir pazarlama stratejisinin araştırılması ve odaklanılması sorunların aşılmasında önemlidir. Bu dönemlerde firmaların strateji ve yönetim aklını geliştirmesi, gelecekte gelişmelerin olumluya dönüşmesi sırasında stratejik üstünlük sağlanmasına katkı sağlayabilir.
YORUMLAR (İLK YORUMU SİZ YAZIN)