Yazarlar

Durgunluk Paradoksu ve Ekonomide Tarz Sorunu

Durgunluk Paradoksu ve Ekonomide Tarz Sorunu

Küresel salgında ekonomi yönetimi, eski zamanlardan daha zor. Ortaya durgunluk paradoksu çıkıyor. Durgunluk paradoksu, ‘salgın, ekonomik kriz veya doğal afet gibi durumlarda paranın dönüş hızı yavaşlaması hatta durmasına rağmen, insanların ekonomide talebin sürekliliğinin sağlanması zorunluluğu’olarak tanımlanabilir. Ülkelerde bu dönemde ekonomi politikasının en büyük açmazı da budur. Brezilya, Türkiye ve Güney Afrika gibi ülkeler para birimlerinin küresel kullanımlarının da düşük olması nedeniyle, durgunluk paradoksuna daha fazla maruz kalmaktadır. Çünkü parasal genişlemenin maliyetleri bu ülkeler için gelişmiş ülkelerden daha yüksektir. Ortaya çıkan problemlerin çözümünde ekonomide alınan kararların riske yönelik etkileri veya dışsallıkları da yüksek olmaktadır. Küresel salgındaki ekonomileri hareketlendirmek için uygulanan politikaların meydana getirdiği riskler incelendiğinde;

  • Ekonomiye canlandırmak için uygulanan ‘kurtarma paketleri’ bütçe açıklarını tetiklemekte;
  • düşük faiz politikası’ dengesiz kredi büyümesi nedeniyle, hanehalkı borçluluk riskini artırmakta;
  • ‘sosyal güvenlik teşvikleri’ yine bütçe üzerindeki baskıları artırmakta;
  • Yerli paraya belirlenen ‘baz faiz oranı’ dışlama etkisi nedeniyle döviz talebini artırmaktadır;
  • genişletici maliye ve para politikaları’ dengesiz talep gücünü artırdığı için fiyatlar genel seviyesini artırdığı için enflasyon üzerindeki baskıyı artırmaktadır.

Küresel salgında gelişen ülkeler açısından ‘ekonomide gelişmiş ülkelerden bağımsız politika üretebilme kabiliyeti’ sorunu yeniden gündeme geldi. Açıkçası gelişen ülkeler, kendileri için özgün bir model geliştiremeden ekonomik istikrarı ve büyümeyi sağlaması mümkün değildir. Örneğin, Singapur, Güney Kore veya Japonya gibi örnekler incelendiğinde genel anlamda piyasa temelli kapitalist gelişme modeli uygulanmasına rağmen ‘stratejik ekonomi modeli’ denilecek dış ticaret ve küreselleşme odaklı yüksek teknoloji üretmeye dönük kendi tarzlarını oluşturarak gelişmiş ekonomiler arasına girdiği söylenebilir. Gelişen ekonomiler arasında Meksika, Türkiye ve Brezilya gibi ülkeler ise ekonomide tarz oluşturamayıp üretim kabiliyetlerini kendi tarzlarına göre oluşturamadığı için ekonomik istikrar sağlamada her türlü kriz ortamında daha fazla zorluk çekmektedir.

Küresel salgından sonra gelişen ekonomiler, paranın akışkanlığının ve küresel tedarik zincirinin bozulması ile oluşan boşluğu popülist ve genişletici ekonomi politikası uygulamaya koymaktadır. Uygulanan politikalar virüsle mücadele açısından kısa dönemde başarılı olabilecek, fakat uzun dönemli olarak finansal maliyeti yüksek olan politikalardır. Bu politikalarının sonucunda, bütçe açıklarının artışı, yüksek borçlanma, bankacılık sistemi açıkları ve bütün mali sorunların sonucunda muhtemel yüksek enflasyon sorunu beklenmektedir. Salgın döneminde ortaya çıkan yüksek işsizlik, büyük bütçe açıkları, durgunluk ve enflasyon sorunları da ekonomilerin gelecekte uğraşacağı ekonomik sorunlardır. Bütün bu sorunların çözümünde ilk akla gelmesi gereken konu, ekonominin gelişme vizyonunu ortaya koyacak, tarzı olan ekonomik anlayışın geliştirilmesidir. Türkiye için de ekonomi de özgün bir tarzının geliştirilmesi, ekonomideki dalgalanmalara karşı strateji zeminin sağlamlaştırılması açısından gereklidir.

Prof. Dr. Mustafa YILDIRAN

,

YORUMLAR (İLK YORUMU SİZ YAZIN)

,

ÜYE GİRİŞİ

KAYIT OL