Yazarlar

Merkez Bankasının Faiz Politikası: Yeni Döngü

Merkez Bankasının Faiz Politikası: Yeni Döngü

Faiz, sermaye kullanımı karşılığında ödenen fazla paraya verilen paradır. İnsanlık için eskiden beri ahlak dışı kabul edilen konulardan birisidir. Çünkü eski cağlarda faiz oranlarının kıyaslanabileceği herhangi bir kriter olmadığı için kat be kat artan oranlarda uygulaması olduğu için, insanların para sahipleri karşısında özgürlüğünü kaybetmesine bile neden olabilen uygulamaları nedeniyle dinler ve feylesofların lanetlediği bir fenomendir. Fakat modern kapitalizmle birlikte, tefecilerin uyguladığı faizi(riba) ve finansal sistemde sermaye kullanımı karşılığındaki faizi (sermaye getiri oranını) ayırma imkanı ortaya çıktı. Modern faiz uygulamalarında en önemli kriter enflasyon oranıdır. Çünkü enflasyon oranı, fiyatların seviyesindeki artış oranını gösteren bir katsayıdır. Bu nedenle sermaye sahibi veya mal sahibi bir kişinin karşı tarafa verdiği sermaye veya yatırım malının kullanım değeri olarak bir getiriyi alması gerektiğinde bunun enflasyonun üzerinde olmasını beklemektedir. Eğer enflasyonun altında bir faiz getirisi söz konusu olursa sermayeyi ve yatırım malının kullanım hakkını devreden bir kişi zarardadır. Veya teknik tabirle reel getiri kaybına uğramaktadır. Bu olumsuz farkın finansmanını cebinden karşılar veya sermayeyi kullandıran taraf fakirleşir. Bu nedenle sermayeyi ödünç veren tarafların mutlaka pozitif veya zarar etmemesi için nötr getiri elde etmesi gerekir. Modern ekonomi faizi, banknot para sistemine geçilmesi ve modern bankacılığın kurumlaşmasından sonra, özellikle de merkez bankaları para politikasını kontrol etmesinde bir araç olarak kullanmaya başladılar.

Dünya ekonomisinin en belalı sorunları arasında olan enflasyonla mücadele için modern ekonomi Merkez bankaları aracılığıyla yönetilebileceğini fark etmesi de faizin geçirdiği dönüşümle birlikte düşünmek gerekir. Özellikle 1970’li yıllarda dünya ekonomisinin en büyük sorunu petrol fiyatlarındaki artış nedeniyle artan maliyet enflasyonun yönetilmesi sorunuydu. Enflasyonla mücadelede özellikle İsviçre Merkez Bankası’nın öncülüğünde başlayan merkez bankalarının bağımsızlığı ve enflasyon hedeflemesi politikaları ile faiz ve diğer para politikası araçları kullanılarak başarı sağlandı. Dünyadaki tüm merkez bankaları için örnek politika araçları haline geldikten sonra modern kapitalizmin büyük yenilikleri arasındadır. Enflasyon hedeflemesi politikası ile gelecekteki muhtemel enflasyon (beklenen enflasyon) ile faiz oranları arasındaki eğilimlerin ayarlanması için bir yöntem geliştirildi. Dünya ekonomisinde modern bankacılıkta mevduat sahiplerinin kararlarında enflasyonun üzerinde faiz geliri elde edip, edemeyeceğini de öğrenebildiği enflasyon hedeflemesi sistemi dünya ekonomisinde fiyat istikrarı sağlamada önemli bir rol oynadı.

Türkiye, 1970’li yılların ortasından 2001 yılına kadar, yüksek enflasyon, yüksek faiz ve sıklıkla karşılaşılan mali krizlerle mücadelede merkez bankası ve siyasal iktidarların ekonomik politikası yetersiz kalmıştır.  2001 yılından yaşanan kriz sonrasında Kemal Derviş rehberliğinde uygulanan IMF destekli ‘güçlü ekonomiye geçiş’ programı ile bankacılık sistemi yeniden yapılandırılmış, kamunun merkez bankası aracılığıyla borçlanmasına sınır getirilmiş ve merkez bankasının bağımsızlığını sağlayacak düzenlemeler yapılmıştır. Bu politika Ak Parti hükümetleri tarafından 2018 yılına kadar neredeyse aralıksız olarak uygulanmış ve Türkiye’de 2005 ile 2017 arasında tek haneli enflasyon dönemi meydana gelmiştir. Bu dönemde enflasyon hedefleri yakalanmasa da mali disiplin ve enflasyonla mücadele konusunda başarı sağlanmıştır.

2018 yılından sonra Türkiye’de konvansiyonel para politikası sorgulanmaya başlandı, genişletici maliye politikası ve makro ihtiyati politikalar dayanan klasik ekonomi politikasının dışına çıkıldı. Özellikle ilk olarak uygulanan Türk Lirası’nın yabancı paralar karşısında değerinin düşmesi gerektiği ve bu şekilde ihracatın artacağı varsayımına dayalı uygulanan ekonomik politikası hem Türk Lirası’nın değerini düşürdüğü gibi, hem de enflasyonu körükledi. 2019 yılının mart ayından sonra patlak veren küresel salgında hükümet tarafından uygulamaya konulan ‘ekonomik siper programı’ ile ucuz maliyetli kredi politikası enflasyonun yükselme trendini devam ettirdi, Sonuçta yüksek enflasyon ve bütçe finansmanına dayalı bir ekonomik büyüme modeli devam ettirilmeye çalışıldı. Konvansiyonel faiz ve para politikası terk edilerek merkez bankasının bankacılık sistemini kısa vadeli olarak düşük faizle fonladığı, bunun karşılığında kamu tahvillerinden oluşan menkul kıymet portföyleri oluşturmak zorunda olduğu alışılmadık bir para politikası sistemine geçildi. Artan döviz kurunu önlemek için de bütçeden ve Merkez bankasından finanse edilen kur korumalı mevduat sistemine geçildi. Kısa dönemde kur istikrarının sağlanmasına rağmen, seçim sürecindeki enflasyon nedeniyle kayba uğrayan kesimlere sağlanan mali destekler ve bütçeden finanse edilen ücret artışları mali yapıyı da zorlamaya başladı. Bu süreçte merkez bankası düşük faiz politikasını devam ettirerek, bütün aksaklıkların giderilmesi için tek tek düzenlenen regülasyonlarla alışılmadık para politikası sürdürülmeye çalışıldı. 2022 yılında sonuçta enflasyon tarihi rekor seviyelerine ulaştı. Ülkede enflasyon artışı nedeniyle sabit gelirli kesimlerde yaşanan refah kaybının transfer harcamaları, asgari ücret artışı ve ücret zamları ile finanse edilmesi nedeniyle bütçe imkanlarını daraltıcı sonuçları olmuştur. Ayrıca ülkedeki artan belirsizlik ve para politikasının alışılmadık yöntemlerle sürdürülmesi yabancı yatırımcıdan gelen sermaye akımlarını da bozmuştur. Ülkede cari açık sorunu, bütçe açığının artışı ve yüksek enflasyon mali istikrarı tehdit ettiği için, konvansiyonel iktisat politikasına dönüş seçimden sonra hazine ve maliye bakanı ile merkez bankası yönetiminin değişmesi ile mümkün hale gelmiştir.

Faiz politikasında yeniden merkez bankasının politika faizi ile diğer piyasa faizleri arasındaki boşluk daralması aynı zamanda politika faizi ile enflasyon arasındaki boşluğun azalması sağlanabilecektir. Grafik 1’de gösterildiği gibi Kur Korumalı Mevduata geçildiği dönemden sonra politika faizi azaltılmaya devam ettikçe enflasyon, kur ve mevduat faizi artmış, sadece kredi faizinin artışı diğerlerinden daha düşük seviyede gerçekleşmiştir. KKM’ın başladığı tarihten sonra politika faizi Mayıs 2023 tarihine kadar %51 oranında azalmıştır. Aynı dönemde kur ise  %127 oranında artmıştır. Kredi faizleri KKM’nin başladığı tarihe göre %4 oranında azalmıştır. Enflasyonun bu dönemde %125 artmıştır. Bu dönemde kredi kullanıp dövize parasını yatıran bir kişinin on yedi ayda aldığı kredinin iki katı kazanç elde etme imkânı vardı. Bu şekilde bir finansal yapının sürdürülmesi bankalar açısından da mümkün değildi. 2023 yılının Haziran, temmuz ve ağustos aylarında politika faizi yeni bir yükseliş döngüsüne girmiştir. Bankalar yeni döngüde mali yapılarını korumak için artan politika faizi nedeniyle mevduat faizlerini artırmaya devam edecekleri için kredi faizlerini de artırmak zorunda kalmaktadır. Bu durumda Türkiye’de yeni ekonomik ortamda finansman tedariki zorlaşacaktır. Ekonomi yönetiminin esnaf ve KOBİ’lerin finansman tedarik sorunlarını aşmak için uygulamak zorunda kalacağı politikanın finansmanı bütçeden karşılanacağı için, yeni dönemde bütçe konusunda neler yapılması gerektiği konusu da muhtemelen Orta Vadeli Programın cevap bulmak zorunda olacağı konulardan birisidir. Ümitle ekonomideki gelişmeleri izlemeye devam edeceğiz.

 

 

 

 

YORUMLAR (İLK YORUMU SİZ YAZIN)

ÜYE GİRİŞİ

KAYIT OL